• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/PolatderesiKulturYardimlasmaDernegi/
  • www.twitter.com

Cemalettin OLGUN
ceolgun@gmail.com
AYRI DÜŞMÜŞ ZAMANLARDA MELEK BABAANNE
08/11/2012

 

  

               

                1975 yılında Suşehri Karacaören Köyünde doğup, ilk ve orta öğrenimini Suşehri'nde yüksek öğrenimini  Kırıkkale'de tamamlayan Yıldırım Türk'ün ilk hikaye  kitabı "Ayrı düşmüş zamanlar" ı okurken " Hatıralar gel deyince" bölümüne gelince, sayfalar arasına gizlenmiş kumral yüzlü, muzip tebessümle adeta yüzüme bakan;  kelimeleri, cümleleri tespih taneleri gibi birbirine ekleyen, çekildikçe insana feyz veren  genç edebiyatçımız Yıldırım'ın  Melek Babaannesini görür gibi oldum.(Ayrı düşmüş zamanlar, Ötüken neşriyatın edebi eserler kategorisinden yayına hazırlandı)

                Melek babaanne, kitaba ayrı bir renk katmış, yazar'a ilham kaynağı olmuş, tüm kitap içerisindeki sahifelere sirayet etmiş durumdadır.

                Uzun geçen kış mevsiminden sonra cemre havaya düşüp ortalığı ısıtınca misafir olarak kaldığı kasabadaki oğlunun ferah betonarme  evinden tek gözlü toprak damlı köy evine gitme arzusunu Yıldırım Türk şöyle anlatıyor "Babaannem sabah namazından sonra uyuyamamıştı. Uçları hafif eskimiş çantasını, genç kızlığında işlediği oyalı bohçasını toplamış; kış boyunca özlemini rüyalarından taşırıp hayatını süsleyen köyüne gidecekti"

                Kasabanın tutsak ortamı Melek Babaanneyi sıkıyordu, dört duvar arasında koca kışı geçirmişti, içerisindeki özgür ruh onu uzaklardaki köyüne yönlendiriyordu, bu yüzden biran önce hatıralarının geçtiği o küçük köy evine gitmek istiyordu. Esasında eski gençlik yılları olsa O'nu kasabada dört duvar arasında tutmaya kimsenin gücü yetmezdi. Yapı itibariyle protest bir kimliği vardı. Ayrı düşen zamanını şimdiye tercüme edersek; Melek Babaanne hakkını arayan, itirazcı, muhalif, sosyal demokrat düşünceleri olan aykırı bir Anadolu kadınıydı.

                1963 yılında yaşadığı Karacaören köyü, mezrası Karataş ile birlikte 120 hane, köyde yaşayan nüfus ise 1000'in üzerindeydi. Ortalama her hanede 7-8 nüfus barınıyordu. Henüz büyük şehirlere göç başlamamıştı, 1000'in üzerindeki nüfus köyü doldurmuştu, sahandan taşar gibiydi, ne evlere sığıyordu, ne tarlalardaki mahsuller bu kadar insanın iaşesine  yetiyordu. O yıllarda köyün en güncel, en sıcak ve en bela gündem maddesi İmranlı İlçesinin Durucin köyü ile aralarındaki yayla  anlaşmazlığıydı.

                Paşa'nın taş tepesinden başlayan sınır, Çavuş dere başı, Borular gediği ve Lüllük baba ufuk hattında biten yerdeki Sarıyar'da sonlanıyordu. İşte bu sondaki Sarıyar yaylası bir türlü bölünemiyordu, arabulucular, ehli hukuklar, asliye mahkemeleri, avukatlar mülki amirler, karakol kumandanları bir türlü burayı her iki köye bölüştüremiyordu. Sarıyar Karacaören ile Durucin'in milli davalarıydı. Türkiye'nin Kıbrıs ile sorunları çözülürdü de bu iki köyün Sarıyar sorunu çözülmezdi.

                1963 yılında muhtarlık seçimleri yapılınca tek aday olarak giren Bahattin Yılmaz muhtar seçildi,  ateş topu sıcaklığındaki Sarıyar belasını ve muhtarlık mührünü    eski muhtar İdris Çelebiden devir aldı.

                 31 yaşında seçilen  Muhittin Yılmaz'ın  hedefi atak Sarıyar politikası izlemek olacaktı. Mahkemelerde davalar açılacak, Ankara'lara gidilecek, avukatlar tutulacak, dava takipçileri ayarlanacak, ne yapıp edilip Durucin' lilerin Sarıyar'a  çıkmaları engellenecekti. Bunun için bütçe lazımdı, muhtarlığın tek gelir kaynağı halktan salma yoluyla para toplamaktı, başkaca geliri yoktu.     Hane başı 5 lira salma salındı. Toplanan para avukatlara, dava takipçilerine, mahkeme harçlarına, ehli hukuklara, keşif kaldırmalara, dilekçecilere, yol parasına yetmiyordu bu yüzden aralıklarla 5 er liralık salmalar toplanmaya başladı.

                 Sıkça toplanan paralar halkı sıkmaya başladı, köylünün kendine zor yeten karasal tarım geliri ve atalardan kalma usullerle yaptıkları hayvancılıktan elde ettikleri gelirleri ancak kendilerine yetiyordu, cüzdanlarda para yoktu, salmalar verilirken sinirler gergindi. Bu sinir harbi içerisinde Melek babaannenin amazon ruhu depreşti elinde değneği ile caminin yanı başındaki köy meydanına indi.

TİKKAT TİKKAT 5 LİRA PARA

               

                Yusuf onbaşı caminin ahşap minaresine çıkar salma paralarının tellalını, ilanını yapardı. Tellal kabiliyeti iyi olduğundan kendisi bu işin ustasıydı, incelik olsun diye, kulağa daha hoş gelsin diye DİKKAT- DİKKAT başlangıç kelimesini TİKKAT- TİKKAT olarak telaffuz ederdi.

                Muhtardan talimatı alınca  minareye çıktı elini kulağına attı "TİKKAT- TİKKAAT! Sarıyar için ve köyün işleri için hane başı 5 lira salma atılmıştır, paraları akşama kadar köy kahvesine gelerek teslim etmeniz duyurulur" diye bağırdı minareden indi, camiyi geçip meydana inince Melek babaanne Yusuf onbaşının yakasına yapıştı "tikkat tikkat 5 lira para-tikkat tikkat beş lira para  bağırıp duruyorsun, nereden bulup vereceğiz, dağın başındaki Sarıyar'dan bize ne? kimin celebi(*) orada otluyorsa onlardan toplayın" diye çıkıştı, Yusuf onbaşı yakasını zor kurtardı.

                Tellal verenin suçu yoktu aslında, isyanda Yusuf onbaşıya değildi, O' na talimatları veren köyün tüzel kişiliğineydi. Sarıyar yaylasında yayılan ne sürüsü vardı, ne celebi vardı, ha bire  5 lira vermeler sıkıntıya yol açtığından köyün ortak sesi olmuş ilk başkaldırıyı Melek babanne yapmış, kral'ın çıplak olduğunu tüm köylüye ilan etmişti.

                Atak Sarıyar politikası izleyen Muhtar Bahattin Yılmaz ilk başkaldırıyla birlikte çoğalan itirazlar sonucu davalar, keşifler, avukat paralarını karşılamak için her haneden eşit alınan salmalar haricinde maddi durumu iyi olan hanelerden, celep sahibi olan üreticilerden ayrıca ek ücret talep ederek muhtarlığını sürdürdü, Sarıyar mücadelesine ara vermeden devam etti.

                Aykırı düşünen, amazon ruhlu, protest kişiliğe sahip Melek babannesi olduğu için genç edebiyatçımız Yıldırım Türk çok şanslı. O'ndan çok şeyler öğrenmiş olmalıki özenle hazırladığı ilk kitabı "Ayrı düşmüş zamanlar" da Melek babaanneden aldığı izdüşümleri  yansıtmış.

                Yukarıda eklediğim fotoğrafı, 07 Temmuz 2012 günü yapılan Polatdersi şenliklerinde açmış olduğum  "bu eller" adlı  fotoğraf sergisinde  sergiye koymuştum. Melek babaanne sergiyi gezdi, elindeki değneğe yaslanarak fotoğrafına dakikalarca baktı, baktı..bana döndü yüzüme baktı o muzip gülüşüyle birlikte "oğlum benim yüzüm o karar güzel, o kadar pembemi" dedi, fotoğraftaki renk uyumsuzluğunu yüzüme söyledi, sergiyle ilgili ilk eleştiri nasibimi O'ndan aldım.

                1926 doğumlu olup 86 yaşında olan Melek Türk'e sağlıklı uzun ömürler dilerim. Kendisinden öğreneceğimiz çok şeyler var.

*  Koyun, keçi, sığır gibi canlı hayvanların ticaretini yapana celep denilmekte isede; yörede, 100 den fazla erkek davar sürüsüne denilmektedeir. Ör. Halil'in celebi, Nizo'nun celebi, Maksut'un celebi gibi. Karataşlı Mustafanın celebi Sarıyar'ı yiyiyp bitiriyor ceremesini biz çekiyoruz vs.


Satilmiş Şahin cemo kardes cok güzel bir yazı kaleme almıssın. ellerine sağlık...bana biraz kendi köyümü hatırlattı. sadece celep kelimesine bir kez daha bakman iyi olur.

Cemalettin Olgun teşekkürler Satılmışcım, Celep o yörede ticari olarak üretilen, sürekli dağlarda, meralarda otlatılan erkek davar sürüsüdür. Celep sahibinin ticari olmayan köyde malı, davarı, kuzusu vardır buna birşey denmez. köyün ortak otlakiyelerini bu tür ticari amaçlı davar sürüleri tükettiğinden sıkıntı oluşmaktaydı, hukukta bunun mutlaka bir izahı olmalıdır.

Dilek Yalçın Sarıcı melek babaanneler hep aynı.Allah uzun ömür versin hepsine.

Sabahattin Türk

kıymetli arkadaşım annemle ilgili yazınızı okudum çok duygulandım mutlu oldum her kelimende bi tarih işliyosun seni kutluyorum bu güzel anılar senin yaşındaki köyde yaşıyan arkadaşlarımızın hiç birinin hafızasında kalmaz o zamanki arkadaşlarımızın içinde bilgiye sahip oldunu, cümlelerin annemi anlatırken sizin seçkinlinizi göz önüne seriyor. TÜRK ailesi adına teşekkür ederim. 



6657 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

     18/11/2012 20:16

Melek babaanne köyümüzde bize tarihimize rehber olan değerli büyüğümüzdür melek babaanne bize her zaman geçmişimizi anlatarak bizi aydınlatır bizim sahip olmak istediğimiz bilgileri bize sunmaktadır bir gün suşehrinde komşum olduğu için bize uğrardı.Sonra bahçeşehir konutlarına taşınmasıyla o tek katlı evinden uzak beton yığınına gitmeyi hiç istemediğini bana yavrum ben alışmışım dedi bahçelerde çalışmaya şimdi orada binada ben rahat edemem orası bana dar gelir dedi bahçedeki temiz hava nın kokusuyla büyüdük biz diyordu biz hastane nedir bilmezdik biz köyde organik besinler yiyerek büyüdük diye söylerdi hep ellerinden öpüyorum melek babannemin cemalettin amca sizede teşekkür ediyorum bizi bu konuda bilgilendirdiğiniz için
ENES BOZKURT

Yazarın diğer yazıları

KATRAN BABA - 20/05/2020
KATRAN BABA
BAL HATUN CAMİİ / Levent Kürşat Kırca & Cemalettin Olgun - 28/04/2020
SUŞEHRİ BAL HATUN CAMİİ Levent Kürşat Kırca & Cemalettin Olgun
TÜRK KAYAKÇILIĞI SİVAS SUŞEHRİ BULDUR KÖYÜNDE BAŞLADI - 19/02/2020
TÜRK KAYAKÇILIĞI SİVAS SUŞEHRİ BULDUR KÖYÜNDEN BAŞLADI
HASAN MEŞELİ İstikbalin Valisi İmranlı Hanelerinde - 18/06/2019
Ne yanar kimse bana âteş-i dîlden özge Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı / Fuzuli
Anıtkabir İnşaatında Çıkan Tüneller - 15/06/2019
ABDURAHMAN USTA'NIN ANILARI
Kapıdaki Yüzler - 16/10/2018
KAPIDAKİ YÜZLER
VELİ BABA TÜRBESİ - 17/01/2018
VELİ BABA TÜRBESİ BİR HUZUR BELDESİ
ŞAH TEPE - 01/04/2017
İmranlı Haber dergisi. 10. Sayı. Mart.2017
TARİHİ İMRANLI ÇEŞMESİ - 01/06/2015
HARBDAN HATIRA
 Devamı